Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Uludağ Üniversitesi Görükle Yerleşkesi'nde, düzenlenen "2. Bursa İnşaat Zirvesi"nin açılışına katıldı. Bakan Güllüce, burada yaptığı konuşmada, üniversitelerin proje kalitesi üzerinde daha fazla çalışması gerektiğini söyledi.
Bakan Güllüce, müteahhitlerin zaman zaman projenin angarya bir iş olduğu düşüncesinden hareketle mühendis ve mimarlara verilen paraların boşa gittiği yönünde bir bakışa sahip olduğunu dile getirerek, bu konuda bakış açısını değiştirmeye ihtiyaç olduğunu vurguladı.
“İdeolojim yerliliktir”
Müşavirlik konusunda da sıkıntılar yaşandığını ifade eden Bakan Güllüce, "Bu beni çok rahatsız ediyor. 'İdeolojiniz ne?' derseniz, ideolojim yerliliktir. Yani her şeyin bu ülkeye, bu ülkenin değerlerine göre olması benim ideolojimdir" diye konuştu.
“İnşaat sektöründe dünya birincisi olabiliriz”
Türkiye'nin çok iyi müşavirlik firmaları oluşturması gerektiğine işaret eden Bakan Güllüce, bu konuda Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da desteğini aldıklarını bildirdi. Bakan Güllüce, "Nasıl inşaat sektöründe dünya ikincisi olduysak hatta birincisi de olabiliriz diye düşünüyorum. Büyük hedefleri koyalım, Çin olsun karşımızda, biz yine birinci olabiliriz diye düşünüyorum. Dünyanın 250 büyük firmasından 42 tanesinin Türk firması olması bunun ispatıdır" değerlendirmesinde bulundu.
Birleşmiş Milletler’ in (BM) İklim Konferansı nedeniyle geçen ay Peru'ya gittiğini hatırlatan Bakan Güllüce, Latin Amerika'da müthiş bir konut açığı bulunduğunu, başkentin 1-2 kilometre dışına çıkıldığında adeta Türkiye'nin 1930'lu yıllarının yaşandığının görülebileceğini ve bundan dolayı Türk müteahhitlerin oralarda iş yapabileceğini anlattı.
Bakan Güllüce, Türkiye'nin tapu ve kadastro alanında dünyanın en teknolojik haritalarını havadan yaptıklarına dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:
"Türkiye'nin üzerinde uçuyoruz şu anda, yüzde 60'ında uçtuk. 5-6 santimetre hatayla tüm Türkiye'nin yerleşim yerlerinin kadastrosunu hem de üç boyutlu hale çevirecek şekilde bir seneye kadar bitireceğiz. Bunun başka ülkelere de ihraç edilmesini istiyorum. Bizden önce giden Batı ülkeleri, oralara (Afrika) başka amaçlarla gidiyorlar. Gittiğimiz ülkelere kazan kazan prensibiyle gideriz. 'Her şey bizim olsun, size bir şey kalmasın' diye bakmayız."
İş adamlarının bu bölgelerde de çalışabilmesi için seferber olduklarını anlatan Bakan Güllüce, müteahhitlerin yurt dışına açılması konusunda ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını ifade etti.
"Kendimi Viyana kapılarındaki akıncı beyi gibi sanıyorum"
Bakan Güllüce, Türkiye'nin, 1980'lerin 1990'ların Türkiye'siyle mukayese edilemeyecek bir noktaya geldiğini, geçenlerde açılışına katıldığı bir laboratuvarla ilgili kendisine bu standartta dünyada 5 laboratuvar olduğu bilgisinin verildiğini anımsatarak, şöyle devam etti:
"Dünyada diye başlayan bir şeyi söyleyen bir ülkenin bakanıyım, insanıyım, vatandaşıyım diye insan nasıl mutlu oluyor. Burada ben bakan olurum, Ahmet, Mehmet olur, mahkeme kadıya baki kalmıyor. Bir saat sonra olmazsınız ama ülkem adına müthiş bir şey o biliyor musunuz? Mesela dünyanın en büyük havaalanını yapıyoruz dediğimde kendimi böyle Viyana kapılarındaki akıncı beyi gibi sanıyorum. Ülkesini seven herkes de aynı şeyi düşünmez mi?"
"İnşaatçılara karşı tuhaf bir saldırı var"
Türkiye'nin son 300 yıldır ıskaladığı Batı ile arasındaki açığı kapatmak için herkesin elinden geleni yapması gerektiğini ifade eden Bakan Güllüce, son yıllarda "betonlaşma" diye bir kavramın sürekli gündemde olduğuna dikkati çekti.
Bakan Güllüce, bu konuda bir kavram kargaşası yaşandığını anlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İnsanoğlunun son asırda bulduğu en güzel inşaat malzemelerinden biri de beton. Tamam, ahşap da taş da güzeldir ama 14 katlı bir binayı ahşaptan, taştan yapamazsınız. Betonlaşma, çevreci anlayışın dışında bir şekilde kullanılır hale geldi. Bu betonlaşma, ağacı, çevreyi, yeşili azaltma anlamında söyleniyorsa muhteşem doğru bir söz, yok inşaatlar çoğalıyor anlamında söyleniyorsa anlamsız bir söz. Ne kastediliyor buradan? Bakıyorsunuz, inşaatçılara karşı tuhaf bir saldırı var, 'Betonlaştırıyorlar Türkiye'yi?' Yani imar planı olan bir arsanın üzerine bina yapıyorlar, orada imar planında bir problem varsa onun suçlusu bakanlık, belediye ve vesairedir ki öyle bir şey de yok zaten. O zaman inşaatçı ne yapmış, neyi betonlaştırmış?"
"Türkiye'de konut fazlası olmaz"
Konut fazlası olduğu yönündeki iddiaları da değerlendiren Bakan Güllüce, şöyle konuştu:
"Konut fazlası deniliyor, bu da bir propagandanın yolu. Yani herhalde akılları sıra bir siyaset yapılıyor. Türkiye'de konut fazlası olmaz, pazarlama problemi olabilir. İkisi aynı şey değil. Eski aile yapısından yeni modern aile yapısına dönülüyor. Şimdi hiç evlendiği gün babasıyla annesiyle dayısıyla birlikte oturan aile biliyor musunuz? Yok. Evlendiği gün yeni bir eve gidiyor. Nüfusun yüzde 60'ı genç olan, dünyanın en genç nüfusa sahip ülkelerinden birisiyiz. 'Bu nasıl karşılanacak?' diye asıl düşünmemiz lazım."
Bakan Güllüce, Türkiye'nin birinci derece deprem kuşağında bulunduğuna işaret ederek, ülke genelinde bina analizlerine 4 pilot ilde başladıklarını, dolayısıyla bu kadar çok riskli binaya sahip bir yerde konut fazlasının olamayacağını vurguladı.
-Yabancılara konut satışı-
Yabancılara daire satışıyla ilgili tartışmalara da değinen Bakan Güllüce, şunları dile getirdi:
"Dün yine vardı; 'Türkiye satılıyor.' Yok kardeşim, bu bakış açımızı da değiştirmemiz lazım. Bizim orada işçi olarak çalışan insanlarımızın hepsi gayrimenkul aldı ama Almanya bize hiç satılmış değil, Almanya Almanya'da duruyor. Burada da gelse şimdi bir Fransız bir daire alsa ne olur ki. O bir daire aldı diye bizim vatan bütünlüğümüz filan gidecekse ölelim. On binde bir insanın aldığı bir daire yüzünden biz neyi satmış olabiliriz ki. Artık değiştirmemiz lazım kendimizi. Keşke çok fazla sayıda daire üretebilsek ve yabancıya da satabilsek."
Bakan Güllüce, müteahhitlerin imar kurnazlıklarının önünü kesen çareler konusunda çalışmalar yaptıklarını da ifade ederek, bu şekilde firmaların büyüyemeyeceğini, büyümenin akılla sağlanabileceğini belirtti.
-Kentsel dönüşüm-
Kentsel yaşam kalitesi noktasında, teknik elemanların sosyoloji bilimini yeterince kullanmadığını söyleyen Bakan Güllüce, teknolojinin her şey olmadığını, burada yeni bir paradigmanın kurulması gerektiğini vurguladı.
Bakan Güllüce, insanın mutluluğunun çok daha önemli olduğuna işaret ederek, "Kaliteyi çok artıralım da o insan yüreğini, mutluluğunu, insanın insan olan kısımlarını bir kenara koyarsanız, Batı'nın şu anda yakalanmış olduğu hastalığa yakalanmış oluruz. Çok şükür biz öyle değiliz" ifadesini kullandı.
Kentsel dönüşüme rantsal dönüşüm denildiğinde canının çok sıkıldığını dile getiren Bakan Güllüce, 1999'daki Marmara Depremi'nde yaşadıklarını, "1999 depreminde belediye başkanıydım. Kaç yüz ceset çıkardım, kaç bina yıktım, ne kadar yol açtım bilmiyorum. O depremi biliyorum, kimyam bozuldu" diye anlattı.
Bakan Güllüce, ülkedeki yapı stoğunun deprem bakımından sıkıntılı olduğunu ifade ederek, "Türkiye'de deprem riski yok, binalar çok sağlam ve kaliteli" deniliyorsa o zaman tartışmaya gerek olmadığını dile getirdi.
Hızlı göçün etkisiyle çok komik bina örneklerinin inşa edildiğini anlatan Bakan Güllüce, inşaat sahibinin ekonomik durumuna göre bina yükseldikçe kullanılan demir sayısının arttığını, bunun karikatür gibi bir şey olduğunu anlattı.
Bakan Güllüce, İmar Kanunu ile ilgili çok ciddi bir çalışma yaptıklarını, bununla ilgili kullandığı "cillop gibi" ifadesinin çok abartıldığını dile getirerek, otoparklarla ilgili devrimci bir yönetmelik düşündükleri bilgisini verdi.
"Bir tek carettamızın bacağına dünyaları veririz"
Çevre bilincinin, Türklerin binlerce yıllık kültürünün bir parçası olduğunu, kimsenin çevre kavramını ithal bir şey sanmaması gerektiğini dile getiren Bakan Güllüce, şunları kaydetti:
"Sanayicilerimiz dünyayı kirletmeden kalkınabilmiştir, sanayici olmuştur. Türkiye, dünyaya zarar vermeden gelişebilmiştir. At nalının çivisini yapamayan, normal çiviyi yapamayandan bugün helikopter yapacak sanayi, teknoloji düzeyine gelmiştir ama dünyayı hiç kirletmemiştir. Oysa Batı'nın endüstrileşme tarihine baktığınızda hem uzun bir süre bütün dünyayı perişan etmişlerdir, Afrika'sını Hindistan'ını filan perişan etmişlerdir, yoksul halkların alın terleriyle zengin olmuşlardır. Atıklarını götürüp şuraya buraya gömmüşlerdir, getirip Karadeniz'e kadar atıp kaçmışlardır ama bizim sanayimiz, endüstrimiz tamamen alın terimize dayalıdır. Hiçbir dünya halkının bizden alacağı yoktur. Kendi alın terimizi yeriz ve dünyaya da hiç zarar vermeden gelişmekteyiz, gelişmişizdir. Çevreci arkadaşlarım bu hassasiyeti bilsin; hem çevreyi koruyan hem de hızla kalkınan bir ülkeyiz. Bir tek carettamızın bacağına dünyaları veririz."